BORÇ SİLME OPERASYONU
Cumhuriyet
TBMM'nin geçen hafta görüşmelerini
tamamladığı: ''Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı''
veya kamuoyunda bilinen adıyla ''Torba Yasa'' nın maddeleri
arasında başlığından anlaşılamayan çok önemli düzenlemeler
bulunmaktadır. Bu araya sıkıştırılmış düzenlemelerden bir
tanesi, Türkiye'de 2000/2001 krizlerinin önde gelen nedenleri arasında
bulunan batık bankaların borçlarının Hazine tarafından üstlenilen
yüklerinin geçtiğimiz dönemde ''İç Borç'' haline dönüştürülüp
piyasadan borçlanmaya çevrilmesinden sonra Hazine alacaklarının
tasfiyesine ilişkin düzenleme olarak karşımıza çıktı.
TBMM'den geçen yasa ile silinmesi öngörülen vadesi geçmiş ve ödenememiş
olan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) borçlarının Türkiye'nin
iç borçlanması üzerindeki etkileri 2000 öncesi dönemden
farklı olarak 2001 sonrası borç sorunu içinde ayrıca önemli.
Borçların tasfiyesi
Yasanın TMSF borçlarının
tasfiyesine yol açan düzenlemesi ile ilgili yaklaşımım şöyle: Söz
konusu yasanın 20'nci maddesinde, ''28.03.2002 tarihli ve 4749 sayılı
Kanunun; a) 6'ncı maddesinin ................... Üçüncü fıkrasının
sonuna 'Hazine Müsteşarlığı'nın Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu'ndan olan alacakları için bu fıkra hükmü uygulanmaz' cümlesi
eklenmiştir. ................'' denilmektedir. 4749 Sayılı
Kanun, Hazine'nin iç ve dış borçlanmasında disiplin getirmeyi amaçlayan
bir kanundur. Bu kanunun sözü geçen 6'ncı maddesinin 3'ncü fıkrasında,
> ''........... ikrazen verilen senetlerden kaynaklanan Hazine
alacaklarının ilgili mevzuat çerçevesinde silinmesi halinde bu
tutarlar yılı bütçesine ödenek konmak kaydıyla bütçeye gider
olarak kaydedilir'' denilmektedir.
Gündeme gelen yasa tasarısı
maddesindeki bu hüküm ile Hazine'nin TMSF'den alacakları (ki TMSF
başkanı tarafından tahsil edilebileceği ifade edilen 6.3 milyar
ABD Doları'ndan sonra bakiye 37.7 milyar ABD Doları'nı ifade
etmektedir) yılı bütçesine ödenek konulmadan silinecektir. Bunun
anlamı nedir? Eğer, bu istisna hükmü getirilmeseydi TMSF'nin
Hazine'ye olan borçlarının silinebilmesi için o yıl bütçesine o
tutarda ödenek konması gerekecek, doğal olarak bu tutar kadar da
gelir gösterilmesi gerekecekti. Getirilen bu istisna hükmü ile karşılığında
gelir gösterilmesinden ve bütçeye ödenek konmaksızın, yani bütçeye
hiçbir yansıması olmadan Hazine'nin bir alacağı adeta sihirli bir
değnek (!) ile yok edilmektedir. Öte yandan üzerinde ısrarla
durulan ve IMF'nin Türkiye'ye uzun süre baskı yaparak çıkarttırdığı
Hazine borçlanmasının temel kurallarını belirleyen 2003 tarihli
Borçlanma Yasası'nda da gedik açılmaktadır. Anlaşılıyor ki,
iktidar bir süredir TMSF Başkanı'nca ifade edilen ''Sadece belli
kısmını tahsil edebiliriz, kalanının üzerine bir bardak su içilsin''
söylemleriyle ihdas edilmeye çalışılan ''Ne yapalım, madem öyle
bu borcu silmekten başka çare yok'' gerekçesine dayanarak Türk
ekonomi tarihinin en büyük, dünyada da önde gelen büyükler arasında
sayılacak bu borç silme operasyonunu yapmaktadır.
Olumsuz sonuçlar
Bu olay, çaresizlik karşısında
basit bir borç silme operasyonunun çok ötesinde anlam ve etkiler taşımaktadır.
Yapılacak düzenlemelerin de bu anlam ve etkiler göz önüne alınarak
yapılması gerekirdi.
Söz konusu yasal düzenlemenin bu
maddesi ile getirilmek istenen uygulamanın olumsuz etki ve sonuçları
ile bu olumsuzlukların giderilmesine veya en aza indirilmesine çalışılabilirdi.
1 - Bu yasa düzenlemesi bütçe
uygulama prensipleri bakımından yanlıştır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu
uygulama 4749 sayılı yasa ile de desteklenme ihtiyacı duyulan bütçe
ilkelerinin tekrar ve çok büyük tutarda delinmesidir. Bütçe
disiplinini bozacak olan bu uygulama benzer başka konularda da aynı
kolay yolun seçilmesiyle genel bütçe uygulamasının tekrar yozlaşmasına
neden olabilecektir.
2 - Bu yasa düzenlemesi siyaseten de
yanlıştır.
Bu madde yasalaşırsa kamuoyunda ''Hortumcu
borçları silindi'' ifadeleriyle konuşulacak ve bunun faturası
siyasi iktidara yansıyacaktır.
3 - Bu yasa düzenlemesi sosyolojik
olarak da yanlıştır.
TMSF tarafından yapılması gerektiği
halde henüz yapılmayan, başlandığı halde bitirilmemiş olan işler
bulunduğu gibi yapılan ve bitirilen işlerle ilgili olarak da
kamuoyuna açık ve net bilgiler verilmemektedir. TMSF her bir alacak
kalemi için borçlularını, alacak miktarını, teminatlarını, yapılan
işlemleri tek tek açıklamak ve belli zaman aralıklarıyla tahsil
edilen tutarları kamuoyuna duyurmak zorundadır.
Kaçılmayacak görev
Bu, TMSF için kaçınamayacağı bir görevdir.
Zira, bu işlem ve açıklamalar sonucunda her borçlu için ortaya çıkacak
olan ''tahsil edilemeyecek tutar'' bugün önerildiği gibi ''silinme''
ye veya aşağıda önerilecek uygulamalara esas teşkil edecektir.
Her durumda, bu tahsil edilemeyecek tutarın yükünü üstlenecek kişi
ve kurumların bu borçlarla ilgili safahatı tüm yönleriyle bilmeye
hakları vardır.
Güven duygusu sarsılacak
Ancak, bu tür bir bilgilendirme
sonucunda bu kişi ve kurumlar işlem ve takibatın yeterince ve
objektif yapılıp yapılmadığına dair bir kanaate sahip
olabileceklerdir. Aksi takdirde ''işlemlerin eksik, yanlış veya
yanlı yapıldığı'' şüphesi zihinlerde kalacaktır. Böyle
bir şüphe ise vatandaşlarda ülke yönetimine, hukukuna ve
adaletine güven duygusunu sarsacak, ülkeye mensubiyet bağlarını
zayıflatacaktır. Böyle bir duygu ortamı ise içinde bulunduğumuz
günlerde artarak karşımıza çıkan ''ulusun ve yurdun bütünlüğüne
yönelik'' faaliyetlerin yaratmak istediği ortamla tam olarak örtüşmektedir.
Bu ortam sosyolojik çözülmeyi hızlandıran bir etki yaratacaktır.
4 - Yasanın düzenlemesi ile
getirilmek istenen ''silme'' operasyonu mevduat garanti sistemi
uygulaması bakımından da yanlıştır.
Bankalar Kanunu'nda öngörülen,
TMSF'nin kendi kaynakları ile yükümlülüklerini karşılamasıdır.
Bunun dışında, getirilen yasa maddesindeki gibi öneriler, bu
sistematiğe uymadığı gibi bundan sonra -dilemeyiz ama- ortaya çıkabilecek
benzer durumlarda da yükün sistem dışında yani daha açık ifade
ile yine Hazine'nin sırtında kalması ile sonuçlanacak bir
uygulamayı başlatmış olacaktır.
5 - Bu yasa, uygulama pratiği bakımından
da yanlıştır.
Hazine'ye borcu kalmayan ve bu yönüyle
kamuoyu gündemine gelmeyecek olan bir TMSF'de ''borçların
tahsilinde azami gayret gösterilmesi'' yerine ''bir an önce
elini yıkayıp bu işten sıyrılarak asli fonksiyonlarına dönme''
davranışı egemen olabilecek ve bunun sonucunda daha az tahsilatla
da olsa hesapların bir an önce kapatılması öncelik
kazanabilecektir. Açıklanan bu sakıncaların giderilebilmesi veya
asgariye indirilebilmesi imkânları ise gerçekte vardı.
1 - Yasada ''TMSF'nin devam edeceği
tahsilat işlemleri sonucunda Hazine'ye kalan borcunu aşan tahsilat
yapılırsa bu tutarın Hazine'ye aktarılacağına'' ilişkin bir
düzenleme yer alabilirdi.
Aksi halde TMSF bakımından ortaya çıkabilecek
fazla tahsilat tutarları haksız kazanç niteliğinde olacaktır.
2 - TMSF'nin borcu olan 37.6 milyar ABD
Doları tutarında bütçeye gelir ve ödenek yazılması imkânsızlığı
nedeniyle bütçe dışında bir silme işlemi tercih edildiği
hususunun bir gerekçe olarak ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Bu takdirde yukarıda ''sosyolojik sakıncalar'' bölümünde açıklandığı
gibi TMSF tarafından kamuoyuna duyurulan işlemler sonucunda o yıl
kesinleşen tahsil edilemeyecek tutarlar kadar o yıl bütçesine
gelir ve ödenek konmak suretiyle böyle bir sakıncanın etkisi yıllara
dağıtılarak azaltılabilirdi.
Bu yöntem, bir başka ek düzenleme
ile de birleştirilerek uygulanabilirdi.
Faiz yükü
3 - Madde metninde sadece ''TMSF'nin
Hazine'ye olan borçlarının faizleri'' kapsanabilir ve her yıl
oluşan ve TMSF'ye ek yük getiren faiz tutarı kadar bütçeye ödenek
konularak faizler buradan karşılanabilir ve bu suretle faiz yükü
TMSF'nin sırtından alınabilirdi. Bu suretle uygulanan faizler
nedeniyle TMSF'nin ne tahsilatla ve ne de bankalardan topladığı
primlerle ödeyemeyeceği şekilde
giderek artan bu borçların anaparası
YTL bazında sabitlenmiş olacaktır. Bu sabitlenmiş anapara borcu
TMSF'nin gerek tahsilatları ve gerekse topladığı primlerle uzun
vadede de olsa ödenecektir. Bunun sonucunda, Hazine bankacılık
krizinin faize tekabül eden yükünü üstlenmiş, anapara yükümlülüğü
de sistemde öngörülen bir şekilde yerine getirilmiş olacaktır.
4 - Her halükârda TMSF, yayımlayacağı
listelerle her borçlu hakkında tüm bilgileri üçer aylık dönemlerde
kamuoyuna duyurmalıdır. Bu duyurularda yapılan tahsilat ve hukuki işlemlerden
sonra yapılacak başka bir işlem kalmadığı takdirde tahsil
edilemeyecek tutarın ne olduğu nedenleriyle birlikte açıkça
belirtilmelidir.
|