Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 

 

FELSEFENİN IŞIĞINDA DÜNYA

MUSTAFA GÜNAY 

Nusret Hızır (1889-8.3.1980), özellikle mantık ve bilim felsefesi konularındaki çalışmalarıyla tanınan ve neopozitivist felsefe anlayışı içinde yer alan bir felsefecimizdir. Hızır'ın başlıca yapıtları arasında şunları anabiliriz: Felsefe Yazıları , (2. Baskı Çağdaş Yayınları, 1981), Bilimin Işığında Felsefe , (Adam Yayınları, 1985), Geride Kalanlar , (Adam Yayınları, 1987). Nusret Hızır'ın çalışmaları, dil, mantık ve bilim felsefesi konularında yoğunlaşıyor görünmekle birlikte, o bunlardan başka konular ve problemlerle de ilgilenmiş, düşünce ve uygarlık tarihiyle ilgili düşüncelerini de dile getirmiştir. Ayrıca, kendisinin de söylediği gibi, yer aldığı felsefi geleneğin yalnızca bir takipçisi olmamış, kendine özgü bir felsefi tavır geliştirmeye uğraşmıştır.

Bunalım kavramı

25 Ekim 1974 tarihinde Türkiye Felsefe Kurumu'nun düzenlediği ''Günümüzün Sorunları'' konulu seminerde, Nusret Hızır ''Batının İçinde Bulunduğu Bunalımlar Üzerine İzlenimler'' başlıklı konuşmasında, bunalım kavramını felsefe açısından ele alır: ''Batı bugün üçüncü dünyanın sesini yükseltmesi, enerji ve hammadde bunalımları, ekonomik gelişimin ve kapitalist sanayiciliğin meydana getirdiği rahatsızlıklar gibi türlü bunalımları yaşamakta ve bunlardan kurtulmak için ne yapılması gerektiği zihinleri kurcalamaktadır. Öne sürülen önlemlerin hemen hepsi, ekonomik-toplumsal alandan. Fakat bir süreden beri şöyle bir sorun beliriyor: Bunalımlardan kurtulmak aslında, yeni bir toplumu geliştirmek olacak. Bu yeni toplumun merkezi ise, her toplumda olduğu gibi, insan; fakat yapan, yaratan, kavrayan insan olacak. Onun için ilk iş olarak, temel kavram olan ''insan kişiliği'' kavramını incelemek gerekiyor.'' (Geride Kalanlar, s. 97, Adam Yayınları, 1987.)

Hızır, Avrupa'da, Yunan-Roma ve Hıristiyan gelenekleri sonucu kurulan ve Avrupa hümanizminin başlıca temellerinden olan ''kişilik'' kavramının, baş neden sanayileşme olmak üzere aşınmaya (erozyona) uğradığını belirtmekte ve diğer nedenlere de değinmektedir. Hızır ''kişilik'' kavramıyla birlikte, ''total insan'' (kültürlü insan) kavramlarını da inceler. Hızır'a göre, ''Total insan, insanın felsefece, soyut bir kavramı ya da felsefe uzmanlarının getirdikleri bir tanım değildir; total insan, ne bir bulanık insan evrenselliği düşüncesine, ne de insan yetilerinin ideal birliği gibi idealist bir görüşe dayanır. Bu kavram, tarihsel olmayan insan ereği gibi bir düşünceye dayanmadığı gibi, ileride gerçekleşecek insan gibi bir kavramdan türetilmiş de olamaz. Bu tam anlamıyla gerçekçi ve -bir kavram ne denli somut olabiliyorsa- o denli somut bir kavramdır.'' ( ''Kültürlü İnsan ya da Total İnsan'' , Özne Felsefe Sanat Seçkisi, sayı: 2, Mart-Nisan 2004)

Hızır, kültürlü ya da total insan kavramının, bir hümanizmaya dayandığını vurgular: ''İnsanın sosyal varlık olarak kendisine tam olarak dönüşünü ifade eder. Bu öyle bir hümanizmadır ki, çıkış noktası ne metafizik bir önerme, ne de soyut bir tanımdır. Burada tarihsel ve somut bir noktaya dayanılarak total insanın birtakım ayrılıklar, karşıtlıklar, çatışmalar, çelişkilerden geçerek nasıl gerçekleşme yoluna girdiği anlatılmaktadır.'' (agy.)

Uygarlık ve kültürlü insan hakkındaki bu saptama ve değerlendirmelerden sonra, Hızır, Batı uygarlığının durumunu da gözden geçirir. Hızır'a göre, ''Görünüşe göre Batı, bir çatışmalar toplumu olmak eğilimindedir. Onda ilerleme, çatışmaları aşmak ya da yenmekteki başarısından başka bir şey olmayacaktır. (..) Değer yargıları, öne sürüldükleri ana sıkı sıkıya bağlı ve bunalım kavramı ile ilgilidir. Böylece, çatışmalı bir toplumda, bunalım kavramını değer yargılarıyla ilişkili olarak incelemek yerinde olur.'' (Hızır 1987: 99-100)

Total insan

Hızır, uygarlık, bunalım ve kültürlü/total insanın ne olduğuna ilişkin kesin yanıtlar bulunamasa bile, ortaya konulacak bazı sonuçların olduğunu belirtir. ''Yerleşik yaşam çağlarından bu yana, doğa-insan-kültür ilişkisini tam gerçekleştiren insana total insan dedik; bu total insan insanın erişemeyeceği metafizik bir ideal değil, erişmenin vardığı en yüksek noktadır ve ona yönelmiş olmak gerekir. İnsan türlü nedenlerle, türlü şekillerde kültüre yabancılaşır, ama total insanın çekirdeği toplumda hiçbir zaman büsbütün ortadan kalkmaz. Tam kültürlü insanın, total insanın gelişmekte olduğunu umalım. Uzakta olmakla birlikte, bunun doğrultusunda olduğumuzu gösteren bazı belirtiler yok değil.'' (Özne, sayı.2, 2004)

Bu satırların yazılmasının üzerinden 30 yıldan daha uzun bir zaman geçti. Günümüzde de aynı umudun ve değerlerin, insanlık adına tarihsel ve yaşamsal bir önemi vardır. Günümüzün sorunlarını felsefe açısından ele alma ve bir aydın olarak tutumunu ortaya koyma konusunda felsefecilerimizin sesinin her zamankinden güçlü olmasına da ihtiyaç vardır. Başta Avrupa, Avrupa Birliği ve uygarlığa ilişkin sorunların felsefenin ışığında yorumlanması ve değerlendirilmesi, bir bakıma söz konusu umudun sürekli kılınmasında büyük bir işlev taşımaktadır. Ölümünün 25. yıldönümünde Nusret Hızır'ı anımsarken ülkemizin ve dünyanın sorunlarına tuttuğu felsefe ışığının giderek güçlendiğini söylemek mümkündür.

 

 

 

sayfa başına dön