EL LİBERTADOR
Güneş ÇELİKKOL
Hikâyesi, varlığını hâlen sürdüren dünya cumhuriyetleri arasında,
bana en etkileyi gelenler arasındadır Haiti. Hatta belki de, en
etkileyici geleni. Tanrının bir cennetin ortasına kurduğu ve
tarihin cehenneme çevirdiği bu ada, onsekizinci asrın sonlarında dünyanın
en büyük ve en gaddar kuvvetlerinden birine kafa tutmakla, Napoleon
Bonaparte ordularına karşı koymakla kalmamış, binlerce yıllık
insanlık tarihinde yepyeni bir sayfa açmıştı. Boyunlarında
zincirle dolaştırılan ve sırtlarında kamçıyla çalıştırılanlar,
özgür yurttaşlar olup çıkmışlardı bir anda; insan mı yoksa
barbar mı olduğu sorgulananlar, barbar bir insanlık tarihinin gidişâtına
meydan okumuşlardı; medeniyetten anlamadıklarına inanılanlar,
yeryüzünün az sayıdaki cumhuriyetinden birisini kurmuş ve
Voltaire'in, Diderot'nun fikirleri Karayip denizi ortasında kendisine
bir halk dolusu militan bulmuştu. Kolonyalizm ve kölecilik, yeryüzünün
en alt katlarında yaşayanların isyanıyla yıkılmış, bir köle
ailesinden gelen Alexandre Petion, büyük çiftlikleri halka dağıtmaya
başlamıştı. Petion, ikiye bölünen adanın kuzeyindekilerin
aksine, kendisine sonsuz sıfatlar vermeyecek ve asalet ünvanları
yakıştırmayacaktı. Hattâ, ordu dahi kurmadı: Haiti, kimsenin bir
diğerinden emir almadığı bu ülke, artık silahlı köylü
birliklerine dayanmaktaydı.
Güney Amerikalılar «el libertador» diyorlar ona; ismi mulağıma ilk
defa bir Inti Illimani ezgisinden çalınan büyük kurtarıcı, Simon
Bolivar. Bir bıçak gibi yardığı gecenin içinde Venezuela'dan
Kolombiya'ya, Ekvador'dan Peru'ya, Panama'dan Bolivya'ya koşup duran
bu adam, umudunun değilse de mermilerinin tamamını yitirdiğinde,
Petion'un ülkesine, Haiti'ye sığınmıştı. Bir avuç gemi, yine
bu ülkenin limanından, ama bu defa barut yüklü olarak kalkacak; «El
Libertador», dünyadaki hiçbir başkentin dostça yaklaşmadığı
bu siyah cumhuriyetin kendisine armağan ettiği cephaneyle, Güney
Amerika kıtasını İspanyol emperyalizminden kurtarmaya soyunacaktı
yine.
Bağımsızlık ya da ayrılık, olumlu sonuçlar vermez her zaman.
Brezilya-Portekiz imparatorluğunun batı kanadındaki egemen sınıf,
bir yandan doğuda istifade edilemeyen köle emeğinden utanç verici
bir sınırsızlıkta yararlandığından, öte yandan ise Napoleon
korkusundaki Lizbon güçten ve kudretten düşmüş olduğundan aşırı
zenginleşmiş, yoksul Portekiz'i beslemek istemeyen Brezilyalılar
biraz da hanedan ailesindekiler arası meseleler sayesinde yine bu
aileden Dom Pedro liderliğinde bağımsızlıklarını ilân etmişlerdi
örneğin. Ama bunda, ilerici bir yan yoktu. İngiltere ve Fransa ile
kurmak istediği ilişkilere ayak bağı olan İspanya'dan sıyrılmak
isteyen Arjantin'deyse pratik çözüm sağlayacak teknik bir düzenleme
olmuştu bağımsızlık. Simon Bolivar ise, toprakların halka dağıtıldığı
bir bağımsızlığın savaşçısıydı. Ama en önemlisi, Haiti'den
aldığı borcu ödeyecek, ayak bastığı ülkelerde tarihe gömecekti
kölelik düzenini.
Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti'nde, genç ve esmer, ve biraz da deli
bir adam var şimdi. Gezegeni yönetenler Evangelist kiliselerindeki
ayinlerde hûşû bulurken O, konuşma yapmak üzere çıktığı kürsülerde
şarkı söylüyor. Patronlar bu koşullarda daha fazla işçi
istihdam edemeyeceklerini söylediklerinde, Hugo Chavez, işletmelerin
işçi yönetimine geçirilmesine karar veriyor. Yeryüzünün mevcut
tüm yöneticileri koltuklarını korumak derdindeyken O, başkanlığının
devamının istenip istenmediğini durduk yerde halk oylamasına
sunuyor. Nihâyet, iki hafta oluyor herhâlde, Meksika söylevinde, ne
sosyal demokrasi ve ne de reel-sosyalizmlerle ilgisi olan bir 21. yüzyıl
sosyalizmi öneriyor. Chavez, sırtını Caracas yoksullarına yaslamış
bu demokratik Bolivar ABD emperyalizmine meydan okurken, bir zamanlar
Haiti'de başlamış bir hikâye yeniden anlatılıyor dilden dile. Bu
hikâyede, tarihlerinde Küba ve Cezayir'den Filistin'e tek bir
ilerici rejim veya harekete destek vermemiş «ilericiler»; millî çıkarlarının
vahşette sınır tanımaz bir işgâle karşı direnen komşu ülkelerinde
kurulan leş sofrasından daha fazla artık kapabilmekte olduğunu
propoganda eden «ulusal çıkar» bezirganları; tüm ulusal
kaynakları çokuluslu şirketler arasında paylaştıran ve ancak yaşadığı
ülkede kendini güvende hissedeceği iki odalık konut satın almaya
kalkan emekçilere kabadayılık taslamayı maharet bilen yabancı düşmanları;
ABD'ye kalkmayan neleri varsa memleketin ve bölgenin insanları karşısında
kabaran kahramanlar yoktur elbette: Safkan bir enternasyonalizm, katışıksız
bir anti-emperyalizmdir, bu hikâyede anlatılan.