Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 

 

MİLLİYETÇİLİK / ULUSALCILIK ÜZERİNE - II

Ergin YILDIZOĞLU

Türkiye'de, hem milliyetçi/ulusalcı bir strateji önerenlerin hem de bu stratejiyi ''tehlikeli-gerici'' bir refleks olarak mahkûm edenlerin iki noktayı mutlaka göz önüne almaları gerekiyor. Ulusalcılığın karakterini saptarken çözümleme, olguyu bugün ortaya çıkış biçimiyle tarihsel ve güncel bir bağlama oturtulmalıdır. İkincisi, ulusalcılığa yol açan dinamik, gerçek ya da hayali korkulardan olduğu kadar, halkın hakiki, ''ideolojik'' olmayan arzularından da kaynaklanır. Bu korkuların ve arzuların eklemlenerek bir ideolojik ''rejim'' oluşturmasına olanak veren ana ''tez'' ya da ''gösterge'' , ulusalcılığın kazanacağı anlamı belirleyecektir.

Bağlam sorunu

Ulusalcılık tartışmaları 1960'lardan sonra, Eli Kedourie 'nin (1966) klasik çalışmasının da katkılarıyla zenginleşti. Bu bağlamda, İngilizcede, Eric Hosbawm (1972), Benedict Anderson (1983), Ernst Gellner (1983), Anthony D. Smith (1986), Steven Kemper (1991), Liah Greenfield (1992), John Hutchinson (1994), Gopal Balakirshnan (1995- NLR), Paul Gilbert (1998), Paul Nairn (1998-NLR), Montserrat Guibernau (1999), Michael Hetcher (2000) gibi isimler sayılabilir. İki ana akım söz konusu, biri ulusalcılığı kapitalizmle, moderniteyle açıklayan materyalist-tarihselci eğilimli çalışmalar. Öbürüyse, ulusalcılığı daha çok etnik-kültürel etkenlerle açıklama eğiliminde olan (metafizik öğelere öncelik veren) çalışmalar. Ülkemizde de tarihselci materyalist yaklaşımlar daha çok ulusalcı kavramını kullanırken etnik/metafizik öğelere dayanan açıklamalar milliyetçi kavramını tercih ettiler.

Ulusalcı/milliyetçi bir hareketi anlamlandırmaya çalışırken öncelikle onun ortaya çıktığı sosyo-ekonomik coğrafyaya (örneğin ''merkez'' ülkede mi , yoksa ''çevre'' ülkede mi?) bakmak gerekiyor. ''Merkez'' ülkedeki ulusalcılık çok sık ırkçı, emperyalist, saldırgan özellikler taşırken çevre ülkedeki ulusalcılık çoğu kez kendini savunma içgüdüsünden, bir yaşam tarzını koruma kaygısından kaynaklanıyor. Ancak bu ikincisinin ırkçı, şoven eğilimleri asla içermeyeceği anlamına gelmiyor.

Arzular ve eklemlenmeleri

Bu noktada ulusalcı/milliyetçi tepkinin arkasındaki korkulara, arzulara ve bunların eklemlenme biçimine bakabiliriz. Ulusalcılığın arkasında, özgün bir topluluk oluşturma, toplumsal dayanışma, eşitlik ve demokrasi, kendi kaderini kontrol etme, güvenli bir gelecek kaygısı, baskı ve sömürüye maruz kalmama gibi kendi başlarına ideolojik olmayan ''hakiki'' arzular yatar.

Korkulara gelince, analiz düzeyimizi değiştirerek Türkiye'ye bakarsak sık yaşanan ekonomik krizler, bu bağlamda gelecek korkusu, ekonominin, asgari ücretin düzeyine kadar IMF tarafından, siyasetin de AB (Kopenhag) kriterleri, ABD'nin emperyal baskıları tarafından şekillendirildiğine ilişkin kaygı, mali sermayenin talancı, istikrarsızlık kaynağı operasyonlarından korku, sürekli verilen ''tavizlere'' karşın ulusal onurun sürekli aşınmakta olması (ABD üyeliği süreci, Kıbrıs'ta yaşanan ''iktidarsızlık'' , Ermeni sorununda ''derdini anlatamamak'' ), yeni tavizlerin (Boğazlar, boru hattı) gündeme geleceğine ilişkin korkular, yöneticilerin gerçeği gizlediğine, ''yabancı güçlerle'' çok sıkı fıkı olduğuna ilişkin şüpheler, ulusal birliğin, üstelik şiddetli bir travma ile parçalanmasına ilişkin korkular (Kürt sorunu), bölgesel bir savaşın içine çekilme korkusu vb... İlk anda sayılabilir.

Ne bu arzular ne de bu korkular doğru ya da yanlış, tek başlarına ''iyi'' (ilerici, çağdaş) ya da ''kötü'' (gerici, faşist vb.) bir karışım oluşturamazlar. Bu öğeler bir ana gösterge tarafından bir araya getirilerek, bir anlamda disiplin altına alınarak ideolojiye dönüşmek üzere eklemlenirler. Gerçekten de ideoloji, halkın arzularına karşı, ters bir şey değildir, aksine tam da onlardan (ideolojik olmayan öğelerden) kaynaklandığı için benimsenir. Ancak (Zizek bu bağlamda Nazi ideolojisini örnek veriyor), tüm bu hakiki arzular, Yahudi düşmanlığı gibi çok özgün bir ''ana gösterge'' altında eklemlendirildiklerinde, bambaşka, halkın gerçek arzularına karşı ''müstehcen'' bir fanteziye dönüşürler.

Bu nedenlerle ulusalcılığa yaklaşırken arkasındaki arzuların ve korkuların hangi ''ana gösterge'' altında eklemlendiğine bakmak gerekiyor. Türkiye özelinde bu ''ana gösterge'' , bir başka etnik gruba, örneğin Kürtlere, Ermenilere, Yahudilere (Sabetaycılara) yönelik bir düşmanlık olursa, sonuç, halkın gerçek arzularına tümüyle ters, emperyalist provokasyonlara açık dolayısıyla korumak istediği şeyin (ulusal varlığın-birliğin) yok olmasının zeminini hazırlayan bir ideolojiye dönüşür. Buna karşılık ulusalcılık antiemperyalizm (uluslararası kapitalizm, militarizm, sömürü ve baskı) ve dayanışma (Kürt ve Türk), eşitlik, özgürlükten oluşan bir ana gösterge altında şekillenirse, halkın çıkarlarına ve kendi amacına çok daha uygun bir sürecin kapısını açabilir.

Her ulusalcı/milliyetçi refleksi, yukarıdaki ayrımı göz önüne almadan, gerici, çağdışı olarak mahkûm etmek, ilericiliğin ölçüsünü küreselleşme olarak almak, en iyi koşullarda cahillik, kimi durumlarda da emperyalist, sömürgeci projelere alet olmak anlamına gelecektir.

   

sayfa başına dön