BİR
YAZKO VARDI
Erol TOY
(Anlatı
: 13)
KOŞULLAR
VE HAYALLER
Bu
arada İstanbul Tabip Odası’nın geniş ve olanaklı birinci katı
kiralanmış. Ön bölüm yönetime… Girişin sağındaki genişçe
oda Yazko-Edebiyat’a… Soldaki günlük siparişleri karşılamak
üzere depoya… Türkocağı Caddesine bakan odalardan biri başkana,
biri muhasebeye, küçük salonu Gençlik ve Çocuk benzeri süreli
yayınların ilerleyen hazırlıklarına… Arkada bahçeyi gören büyük
salon ise donatılarak, Somut’a ayrılmış… Yaşamını kültür
ve sanatla bileştirmiş nadir değerlerimizden biri olan Hayati Asılyazıcı
yönetiminde her gün biraz daha genişleyen yazıişleri oluşturulmuş.
Başkan ve genel yayın yönetmeni Mustafa Kemal Ağaoğlu, etkin köşe
yazıları için kooperatif üyeleri dışından yetkin kişilerle görüşmelere
çoktan başlamıştı.
Bu
yoğun hazırlığa karşın sonradan “günün koşulları nedeniyle
iptal edilen,” Birinci Ulusal Kitap Fuarı yerine İstanbul Reklâm
sitesinde devamlı kitap pazarı kurulmuş… Bütün yayınevlerine
duraksamasız donattıkları reyonlar sunularak hem Cağaloğlu kitapçılığında
yeni bir çığır… Hem TÜYAP Kitap fuarlarının yolu açılmıştı.
Ne
var ki, bütün girişimlerin hazırlık evresi bile, o güne değin
8-10 kişiyle sınırlı kalan çalışan sayısını gün günden artırmış…
Somut’un ilk sayısının basılıp dağıtıma verildiği 1983 Şubatının
ikinci haftasında 85 kişiye ulaşmıştı.
Hazırlık
sürecindeki ilgi ile baskı ve dağıtım desteğinin coşkusu, her
ay biraz daha kabaran ücretlerin bir bölümünü, ister istemez
kitap pazarından akan… Ama her ayın sonunda o pazarda reyon açan
yayınevlerine, satılan kitaplarının yer bedeli düşüldükten
sonra nakden aktarılması gereken emanet parayla… Bir bölümü
Yazko-Edebiyat gelirleriyle, kalanı da ertelenebilen kira, elektrik,
haftalık hazırlığından ötürü çok yükselen telefon, sigorta
primi ve vergi gibi zorunlu giderlerle karşılanmıştı.
Nasılsa
Somut Nisan başında 6. haftasını ve Yazko kasasını dolduracaktı.
Çünkü
yönetimin yayın politikası için bulduğu yöntem kendince çok
ilginçti.
Kapatılan
gazete ve dergilerle, yasaklanan kitaplara bakıldığında sıkıyönetimin
sıkı denetimi, geçmişin klâsik muhalefet biçim ve biçemlerinde
odaklanıyordu. Oysa Somut, alışılmışın dışında, tam anlamıyla
postmodern muhalefet yapacaktı.
1980’li
yılların o günlerinde Sovyet bloku henüz dimdik ayakta…
Kapitalizmle her türden sömürü karşıtlığının en güvenli sığınağı,
en katısından en sulandırılmışına sosyalizm, koskoca bir bloğun
berkittiği yıkılmaz bir kaleydi.
Bu
yüzden olsa gerek çevre, yeşil, barış ve küresellik karşıtlığı
benzeri kitlesel davranış ve direniş yöntemleri daha keşfedilmemişti.
POSTMODERN
MUHALEFET
Yönetimin
aklındaki Somut muhalefeti, klâsik karşıtlıklara alışkın
kafaların hiçbir biçimde kavrayamayacağı, tam anlamıyla yeni bir
postmodern muhalefetti.
Bu
da o gün için yalnız Türkiye’de değil… Batı düşüncesine yıllardır
yön veren yeni dünyada bile çok yeni bir çıkışa yaslanmakla mümkündü.
Geçmişi
her ne kadar Büyük Fransız Devriminin 1791’de yayınladığı
“Kadın Yurttaşlar Bildirisi”ne dayansa… XIX. Yüzyıl İngiltere’sinde
oy hakkı savunucusu Mis Pankhurst’tan… XX. Yüzyıl Avrupa’sında
Klara Zetkin’in siyasal… Amerika’sında Margaret Mead’ın
antropolojik… Kate Millet’in seksüel eşitlik taleplerine uzatılsa
da… Amerikan düşünce sisteminin, Dr. Kinsey raporlarına
dayanarak bütün boyutlarıyla sahip çıktığı… Portekiz’in
pek ünlü “üç Maria”sının açtığı cinsel açlıkla,
bedensel mülkiyetin dokunulmazlığı utangaç bir yenilik
halindeydi.
Somut
postmodern muhalefetini bu ana temele oturtacak… Topluma bireysel
direncin yol ve yöntemlerini gösterecek… Böylelikle hem Sıkıyönetimin
dikkatinden korunacak… Hem kalıplaşmış zihinlerde koparacağı fırtınalarla
ilgi odağı olacaktı !..
Somut’a
ayrılan koca salonun hergün dolup taşması da bunu gösteriyordu.
Bu
yoğun aydın coşkusu, bir anlamda fikir ve düşüncelerinin açıklanmasından
kaynaklansa… Yoğun ilgi gerçekçilik adına abartı sayılıp yarısı
kadar okura ancak ulaşılacağı düşünülse bile, görünen köy,
her türlü kılavuzu şaşırtacak kadar büyük, etkileyici ve kıvanç
vericiydi.
Hazırlıklarla
dağıtımın istekleri bağdaşınca, her geçen gün yükselen hayalî
satış rakamları, gerçekçilikle temkin adına yarıya
indiriliyor… Yayın günü yaklaşıp da, baskı ve kâğıt
hesapları teker teker ortaya çıktıkça, 100 binlerden aşağı
inmeyen tiraj yuvarlana yuvarlana her gazete bayiine ulaşacak 55 bin
rakamının az üstüne… 60 bine…
En az 80-90 binlerde gezinen satış varsayımları, Vali Paşa’nın
avladığı tilkinin kuyruğu gibi kısala kısala ilkin 40-50… En
azından 30 bin okura ulaşılacağı üzerinde demir atıyor…
Sonrasında ise taş çatlasa 20 binden aşağı inmiyordu.
Somut’un
kârlı bir yatırım olduğu, hazırlık evresinde gördüğü
ilgiden belliydi.
Buna
göre, 7. Sayıda görülecek 6 sayılık hesaptan, Hürriyet’in
baskı ve kâğıt borcu düşüldükten sonra aktarılacak nakit, bütün
açıkları bir anda kapatırdı.
UMUTLARLA
UFUKLAR
Hürriyet’le
o gün için çok elverişli koşulla dizgi, baskı, kâğıt… Hür
Dağıtım’la en az 15 binlik satış güvencesi içeren sözleşme
imzalanmış… İlk 6 sayının dizgi, montaj, baskı ve kâğıt
gideri satış gelirinden düşülmek üzere müthiş bir erteleme
desteği sağlanmış. Bunun üzerine çekirdek kadro biraz daha genişletilerek,
köşeler belirlenmiş… Mavi başlıklı, gazete boyutundaki haftalığın
mizanpajı yüzlerce kez yeniden çizilerek başta yönetim kurulu,
herkesi hoşnut kılacak biçime kavuşmuş… Genel Kurul öncesi ve
sonrasında haftalığı destekleyen yazarların ilk yazıları prova
baskılarda yerini almaya başlamıştı.
Yayın
konusunda deneyimli Ahmet Oktay, tam bu sırada yönetim kurulundan
istifa etti. Yerine Memet Fuat çağrıldı. Haftalık gibi çok önemli
bir yayın işini kolaylıkla kotaran yönetim çoğunluğu hız
kesmek istemiyordu. Süreli yayınları daha da artırıp yaygınlaştırmak
için, yönetim yetkisinin kesinliği açık seçik belirtilmeliydi.
Bu da ister istemez anasözleşme değişikliği gerektiriyordu.
Somut’un hazırlık sürecindeki coşkun ilgi, her türlü hayali kışkırtıyor…
Onun başarılı yayınıyla birlikte, diğer süreli yayınların
devreye sokulması, ancak böyle mümkün oluyordu.
Ama
kooperatifler yasasına göre, anasözleşmedeki tek virgül değişikliği
bile bakanlık oluruna bağlıydı. Bu yüzden de, her şeyin aylar öncesinden
kotarılıp genel kurulun onayına öyle götürülmesi gerekiyordu.
Somut’un
7. sayısını verirken Hür Dağıtım’da görülecek 6 sayılık
hesabın nakit akışı bütün hayalleri bütün ufuklara taşıyacak
ölçüde gerçekleşince, gönüllerde yatan aslanın bir an bile
yitirmeden kükremesi buna bağlıydı.
Böylelikle
tam anlamıyla bir bilim, kültür ve sanat tekeli oluşturacak
kooperatif, fikir ve sanat dünyamızın hem emekçisi… Hem mimarı…
Hem de ustası ve kalfası olarak, dışalım-satımdan, makine teçhizat
imâl ve işletmelerine… Dünya yazarlarının ilişkilerini
kotaracak mekânlardan, yaşlı ortakların dinlencesine sunulacak
tesislere… Bölgesel basımevlerinden, ülkesel ve küresel dağıtıma…
Eğitim-öğretimden, görsel-işitsel yayına… Bilim, teknik,
ticaret, sanayi ve hizmet alanlarında her dala açık şirket ve
tesis kurma ile alıp satma yetkisine sahip bir yönetim kurulu düşünülüyordu.
“Münhasıran
üye ürünlerinin üretimi,” yerini bütün dallarda, bütün ürünleri
kapsayacak bir genişliğe kavuşacak. Bunun ilk örneği şirketleşen
süreli yayınlar… Bir diğeri
İstanbul Reklâm Sitesindeki serginin başarısına dayanan yaygın
kitabevleri olacak. Ülkenin her yerine uzanan satış noktaları, aynı
zamanda kitap kulübünün bile erişemediği köşelere dağıtımda
uzmanlaşacaktı.
Bunun
için de Yazko’nun, “Fikir ve Sanat Eserleri Yasası”ndaki bütün
dallarda faaliyet göstermesi… Girişimde bulunacağı alanlara ilişkin
salt yönetime bağlı şirket ve tesisler kurabilmesi… Alım-satım
işlemleri yapabilmesi gerekiyordu.
Takdir
edilir ki, bu köklü bir değişiklik, ortakların söz ve oy hakkını,
salt kendi kitaplarının yayın seçimi ile, kooperatifin daha çok
yan kuruluş gelirleriyle donanmış
bütçesini onaylamaya indirgiyor.
Kooperatif kurullarındaki tartışma ve saflaşmaların, süreli
yayınlar kadar diğer konularda da etkin olmasını alabildiğine kısıtlıyordu.
Gerçekçi
Memet Fuat’la üye haklarında kısıtlamaya karşı çıkan Abdülkadir
Bulut, girişimi önlemek amacıyla yönetim kurulundan ayrıldılar.
Kervanı göçte düzmeye alışkın Mustafa Kemal Ağaoğlu ile yönetim
kurulu çoğunluğu kararlıydı.
İstifa
edenlerin yerine Ahmet Cemal’le, Kemal Özer çağrıldı.
Ahmet
Cemal, hem Çeviri’nin hazırlanmasındaki yoğun çalışma. Hem özel
gerekçelerle katılmayınca, yönetim kurulunu Recep Bilginer
tamamladı.
Ve
genel kurul, o ana kadar sadece iyi gittiği duyumu alınan Somut’un
kesin durumunun belli olacağı, 2 Nisan… Çoğunluk sağlanamazsa
16 Nisan’da yıllık mâlî ve anasözleşme değişikliği için
toplantıya çağrıldı.
GERÇEKLERLE
BULUTLAR
Sonunda
1983 Martının son haftasına girilmiş… Somut’un mavi zemin üzerindeki
beyaz güvercini o Cuma sabahı 7. kez bayi tezgâhlarına kurulmuştu.
Ellerinde
Somut’un 7. sayısı… Yüzlerinde sevinç parıltısıyla o güne
değin ayrı makinelerden ayrı imzalarla çıkarak, aynı gazetede
hemen hemen aynı biçimde, 7 sayıdır yayınlanan birbirinin aynı
yazıların feminist yazarları… Birikim ve etkinlikleriyle Somut köşelerinde
kültür ve sanata yön verenlerin bazıları… Diğer süreli yayınların
yöneticileriyle hazırlayıcıları… Somut’un yazıişleri de içinde
Yazko çalışanları… Ve elbette genel kurul hazırlığındaki yönetim
kurulu üyeleri daha sabahtan bütün salon ve odaları doldurmuş…
Az önce yanında kooperatif muhasebecisiyle Hür Dağıtım’ın Çemberlitaş’taki
merkezine giden Mustafa Kemal Ağaoğlu’nu bekliyor… İlk sayıdan
beri paylaşılan hayallerin, hayata nasıl geçirileceği konusunda
bir türlü uzlaşamayan tartışmalara giriyor… Müjdeli günün
kutlamasına hazırlanıyordu.
Oysa
Hür Dağıtım’da onları büyük bir sürpriz bekliyordu.
Her
sayısı 60’ar binden 6 sayıda teslim edilen 360 bin Somut’un ilk
sayısı 21 bin, ikincisi 16, üçüncüsü 12, dördüncüsü 10, beşincisi
8, altıncısı 5 bin olmak üzere ortalama 12 binlik satış elde
etmiş… Hür Dağıtım depolarında 288 bin iade, Hürriyet
alacaklarıyla, Hür Dağıtım’ın 15 binlik satış güvencesi düşüldükten
sonra, Yazko’ya da külliyetli miktarda borç biriktirmişti.
Bir
anda çöken tasarımlarla, sönen umutların; “Hani iyi
gidiyordu?” Sorusuna yanıt, her zaman, tutmamış her yayın
sahibine verildiği gibiydi; “İlk kez çıkan bir haftalık için
ilk sayı çok iyi satmıştı. Artar sanıyorduk. Ya yayında, ya içerikte
bir yanlışlık var. Biz elimizden geleni yaptık. Demek ki okur
tutmadı. Eldeki hesabın gösterdiği gerçek durum ne yazık ki
bu…”
“Şimdi
ne olacak?”
Genelinde
bu soruya da her zamanki; “Bize kalsa, tutmayan yayını durdurmak,
sürdürmekten kârlıdır,” yanıtı verilir. Ancak Mustafa Kemal Ağaoğlu
ayrıcalıklıydı. O nedenle yanıtı da ayrıcalıklı oldu. “Sürdürmeseniz
iyi olur, derdik. Ama yukarıdakiler Somut’u çok seviyor ve
ilgileniyorlardı. Sürdürmekte kararlıysanız bir de Arda Bey’le
görüşün. Devamı sağlayacak formülü, bulsa bulsa o bulur.”
Hür
Dağıtım’da yapacak işleri kalmamıştı.
Mustafa
Kemal Ağaoğlu, Nuruosmaniye köşesine geldiklerinde muhasebeciyi
elinde tomar halinde, sayı sayı çıkarılmış Hür Dağıtım
hesapları… Kulağında; “Ben gelinceye kimseye bir şey söyleme,”
tembihiyle Yazko’ya gönderdi. Kendisi “Kitap Pazarı” önünden
koşaradım geçip, Hürriyet’in merkez binasına girdi.
İki
köşe arasında ne diyeceğini bilemeyen muhasebeci, Yazko’ya
gireceğine, Ağaoğlu Basımevine giderek beklemeyi yeğledi. Mustafa
Kemal Ağaoğlu, doğru daha Hür Dağıtım’da haber verdiği Arda
Gedik’in odasına çıktı.
Bir
telefonla, Hür Dağıtım’dan akan satış listelerini birlikte
inceleyerek, düşüş nedenlerini saptamaya çalıştılar. Nedenini
tam çözememekle birlikte, en azından genel kurula kadar sürdürmek
konusunda formül aradılar. Arda Gedik’in büyük desteği, Erol
Simavi’nin sevecen oluruyla güvenceyi kaldırtmış… 7. sayının
basım giderleri de içinde borcu epeyce küçültmüş… Somut’u
aldığı gibi iade eden… Satmayan ya da satamayan bayileri ayıklayarak,
baskıyı 20 bine düşürmüş… Ve herhangi bir nakit aktarmasa da,
yayının bir süre daha devamını sağlamışlardı.
Mustafa Kemal Ağaoğlu, saatlerdir
Yazko’da bütün hayalleri kamçılayacak muştuyu bekleyenlere aşılanacak
umudu o sayede edindi. Kapıdan girer girmez merakla bakan gözlere,
buruk bir gülümsemeyle elindeki tomarları göstererek 12 binlik satış
ortalaması tutturduklarını… Genel kuruldan sonra yapacakları
atakla bunu yayın öncesi varsaydıkları en az rakama… Yâni 20
bine… Sonra da daha yukarılara çıkaracaklarını söylemekle
yetindi.
O
günlerde eski siyasetçileri dışlayan yeni bir Siyasal Partiler
Yasası kabul edilmiş… Emekli Orgeneral Turgut Sunalp, Konsey
destekli, “iktidara mahkûm,” bir partinin hazırlıklarına hız
vermiş… Emekli vali Necdet Calp, güvenlik soruşturmasını alnının
akıyla geçmiş kurucularla “ana muhalefet” olma çabasına girişmiş…
Turgut Özal Amerika’dan dönerek “buçuğuncu parti,” için
kolları sıvamıştı.